13 Aralık 2018 Perşembe

Türkiye Cumhuriyeti, - Cumhuriyet Halk Partisi - Atatürkçü Düşünce Derneği "Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN" ANKARA KALESİ NO: 56 (Ankara, 18 Mayıs 2010 / 18.05.2010) -Bir devlet, bir parti ve bir dernek. Ne ilgisi var birbirleriyle? Birbirleriyle hiç ilgisi yokmuş gibi görünen üç ayrı tüzel kişilik. Genel olarak devlet parti ve derneklerin hukuksal yapıları birbirlerinden çok farklı görünmektedir. Bilimsel değerlendirmelerde genel anlamda, devletler, partiler ve dernekler ayrı kategoriler olarak ele alınırlar ve bu nedenle de farklı hukuksal statüler çerçevesinde düzenlenirler.

ANKARA KALESİ NO: 56
"Türkiye Cumhuriyeti, - Cumhuriyet Halk Partisi - Atatürkçü Düşünce Derneği"
Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN
Ankara, 18 Mayıs 2010


Bir devlet, bir parti ve bir dernek. Ne ilgisi var birbirleriyle? Birbirleriyle hiç ilgisi yokmuş gibi görünen üç ayrı tüzel kişilik. Genel olarak devlet parti ve derneklerin hukuksal yapıları birbirlerinden çok farklı görünmektedir. Bilimsel değerlendirmelerde genel anlamda, devletler, partiler ve dernekler ayrı kategoriler olarak ele alınırlar ve bu nedenle de farklı hukuksal statüler çerçevesinde düzenlenirler. Genellikler yöntemsel olarak , her kategori çerçevesinde bulunan tüzel kişilikler birbirine yakın ve aynı statüde olan kuruluşlar ile beraberce ele alınarak değerlendirilirler . Bu çerçevede devletlerin partilerle, partilerin de dernekler ile hiç bir yakın ilişkisi yokmuş gibi görünür . Devletleri incelemek devletler hukukunun işidir . Siyasal partileri incelemek ise siyaset biliminin ana konusudur . Dernekler ise resmi devlet kurumlarının dışında kalan toplumsal oluşumlar olarak ya sosyal bilimlerin , ya medeni hukukun ya da sivil toplum kuramlarının inceleme alanına girmektedir . Bu çerçevede her bilim ya da hukuk dalı , bu üç tüzel kişiliği bazan kendi asıl konusu olarak ele almakta bazan da yan dallar olarak konuya bakmaktadır .Bu çerçevede , bir devletin bir parti ya da dernek ile beraberce ele alınması son derece zor bir durumdur ,çünkü bilim dalları ya da konuları açısından bu tüzel kişilikler ele alındığında, ortaya son derece karmaşık bir durum çıkabilmektedir . Bu gibi bilimsel verileri bilerek , yazının başlığında simgesel isimleri beraberce yer alan bir devleti ,bir partiyi ve bir derneği ortak bir değerlendirmeye alabilmek mümkün olabilecektir .

Yazının başında yer alan simgesel kısaltılmış isimler açıldığında , Türkiye Cumhuriyeti –Cumhuriyet Halk Partisi - Atatürkçü Düşünce Derneği açılımlarının ortaya çıktığı görülmektedir . Birbirinden çok farklı kategorilerde yer alan bu isimleri biraraya getiren ortak bağlantı Türkiye gerçeği olarak öne çıkmaktadır . Türkiye adı verilen ülkede kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti devleti ile bu devleti kuran siyasal güç olarak Cumhuriyet Halk Partisi ve daha sonra devletin ve bu siyasal partinin kurucu önderi olan Atatürk’ün ilke,devrim ve görüşlerini savunmak üzere kurulmuş olan Atatürkçü Düşünce Derneği bu yazı çerçevesinde beraberce ele alınarak incelenmeğe çalışılmaktadır . Farklı kategorilerin içinden gelen bu üç tüzel kişilik , Türkiye gerçeğinden ortaya çıkmakta ve gene Türkiye’nin kendine özgü koşulları çerçevesinde beraberce ortak bir anlam kazanmaktadırlar . Dünyanın merkezi coğrafyasında altıyüz yıl sürmüş olan bir büyük imparatorluğun dağılmasından sonra geride kalan merkez ülkede eski imparatorluğun vatandaşlarının biraraya gelerek , merkezi coğrafyada bir yaşam mücadelesi vermeleri üzerine , Türkiye Cumhuriyeti devleti tarih sahnesine çıkma şansını elde edebilmiştir . Dünya haritasında eğer bugün bir Türkiye Cumhuriyeti adı altında orta büyüklükte bir ulus devlet varsa , bunun ana nedeni , Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasından sonra , eski Osmanlı tebası olan insanların merkezi ülkede biraraya gelerek bir varolma savaşı vermeleri ve ulusal kurtuluş mücadelesini de kazanarak tam bağımsız bir devlet statüsünü elde edebilmeleridir . İşte yazının başlığında ilk olarak yer alan T.C. harfleri ,bu bağımsız devlet yapısının hukuksal bir statü kazanmasıyla gündeme gelen Türkiye Cumhuriyetinin başharfleriyle kısaltılmış adıdır .

Yazının başlığındaki kısaltmaların ifade ettiği bir devlet , bir parti ve bir derneğin Türkiye koşullarında biraraya getirilmesiyle ortaya başka bir birleştirici gerçek olarak Atatürk çıkmaktadır . Her üç olgunun temelinde varolan Atatürk gerçeği aslında bu üç kavramı ortak bir kadere sürüklemektedir . Tarih sahnesine beraberce çıkan Türkiye Cumhuriyeti ve Cumhuriyet Halk Partisi arasındaki sarsılmaz ve kopmaz bağlantıyı kuran Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğidir . İmparatorluğun bittiğig aşamada tarih sahnesine çıkan Mustafa Kemal , Anadolu ve Rumeli halkının direnişinin ve ulusal kurtuluş mücadelesinin siyasal önderi olmuş ve bu mücadelenin içinden çıkan Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyetlerinin kurucusu olarak bugünkü Cumhuriyet halk Partisini tarih sahnesine çıkarmış ve bu örgütün kararlı desteği ile de Türkiye Cumhuriyeti devletini kurmuştur . Bu çerçevede , Türklerin vatandaşlık statüsü konumunda çatısı altında yaşadığı Türkiye Cumhuriyeti devleti , Türk ulusunun ulusal kurtuluş savaşının örgütü olarak tarih sahnesine çıkmış olan Cumhuriyet Halk Partisinin ortaya çıkarmış olduğu bir eserdir . Ulusal kurtuluş mücadelesinin , bu savaşı yürüten örgütün ve bu örgütün kurmuş olduğu devletin hepsinin birden kurucu önderi Mustafa Kemal Atatürk’tür . Bu nedenle , önce Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti adı altında devleti kuran daha sonra da ulusal kurtuluş savaşını kazanarak cumhuriyeti ilan eden ,eski adıyla Cumhuriyet Halk Fırkası ,sonraki adıyla da Cumhuriyet Halk Partisi arasında her açıdan kopmaz bir siyasal ve sosyal bağlantı bulunmaktadır . Kurulmuş olan devletin daha sonraki aşamada bir anayasal yapıya dönüşmesi üzerine de , Türkiye Cumhuriyetini kurmuş olan Cumhuriyet Halk Partisi , devlet ve cumhuriyet düzenlerini oturtana kadar ve ikinci dünya savaşının bitiminden sonra demokrasiye geçme hazırlıklarını yürütmüş ve tamamlayarak , Atatürk Cumhuriyetinin çağdaş batı ülkelerinde olduğu gibi demokratik bir düzene dönüşebilmesi için öncülük görevini yerine getirmeğe çalışmıştır . ADD başlığı altında ifade edilen Atatürkçü Düşünce derneği ise , Atlantik emperyalizminin hegemonya örgütü konumundaki Nato’nun güdümünde Türkiye’nin içine sürüklendiği aşamada , devleti ve cumhuriyeti kurmuş olan Atatürk’ün partisinin kapatıldığı aşamada , bu partinin Atatürkçü tabanı ve yandaşları tarafından kurulmuş olan bir ulusal demokratik kitle örgütüdür .İkinci dünya savaşı sonrasında dünyanın merkezi coğrafyasına gelen ABD emperyalizmi ve İsrail siyonizmi , batı blokunun olanakları üzerinden Orta Doğu’da kendi çıkarlarına uygun bir yeni düzen kururlarken , bölgenin en önde gelen devleti olan Türkiye Cumhuriyetini içeriden ele geçirmeye öncelik vermişler ,bu doğrultuda Atatürk Cumhuriyetini tasfiye ederlerken , bu dıştan müdahaleye direnebilecek ulusalcı ve Kemalist kadroların örgütü olarak Kuvayı milliyenin devamı olarak yoluna devam etmekte olan Atatürk’ün partisini de ara rejimin baskıcı koşullarından yararlanarak kapatma yoluna gitmişlerdir . Göstermelik olarak Atatürkçülük adına işbaşına gelen ara rejimde her köşeye Atatürk heykeli açılırken her açıdan Atatürk ilkelerine ters düşen bir tutum sergilenmiş ,bir avuç zengin azınlığın çıkarları doğrultusunda haksız bir kapitalisbt gelişme yolu izlenirken giderek yoksullaşan kitleleri kontrol altında tutabilmek üzere Atatürkçü görünümlü ara rejim yönetimi her fırsatta dini öne çıkararak , yoksullaşan kitlelerin üzerinde bir baskı düzeni oluşturmağa çalışmıştır . Daha önceki askeri dönemlerde cesaret edilemeyen bir iş olarak , Türkiye Cumhhuriyeti devletini kurmuş olan Atatürk’ün partisinin bütün örgütler ile beraber kapatılması sağlanmış ve Türkiye Atlantik emperyalizmi ile İsrail siyonizminin çıkarları doğrultusunda yeni ufuklara doğru zorla yönlendirilmeğe çalışılmıştır . İşte Atatürkçü Düşünce Derneği bu nato güdümlü dönemde Türkiye cumhuriyetini kurmuş olan Kuvayı milliye örgütü olarak Atatürk’ün partisinin kapatılmasına karşı bir ulusal Atatürkçü tepki olarak gündeme gelmiş ve tanınmış Atatürkçüler tarafından kurularak Türk ulusuna kazandırılmıştır .

Türkiye Cumhuriyeti güvenlik bahanesi ile içeriden ele geçirilirken , bu duruma karşı çıkacak tek siyasal örgüt olarak devleti kuran Atatürk’ün partisinin kapatılmasına öncelik verilmiştir . Tek başına yapamadıkları bu işi uygun bir ortamda gerçekleştirebilmek üzere , terör bir araç olarak kullanılmış,terör vasıtasıyla askeri müdahaleye uygun bir ortam yaratılarak , ülkedeki bütün siyasal ve sosyal kuruluşlar ile beraber Atatürk’ün partisi de kim vurduya getirilerek kapatılabilmiştir . Asıl amaç Türkiye cumhuriyetini haritadan silmek olduğu için ,bu doğrultuda daha rahat adımlar atabilmek üzere terör ve ara rejimler kullanılmış , ilk iki ara rejimde yapılamayan bu iş üçüncüsünde başarılarak Türk devletinin kurucusu olan siyasal örgüt tarih sahnesinden silinmek istenmiştir . Ara rejim yöneticileri her gün Atatürk sözünü ağızlarından düşürmezlerken , bütün Atatürkçüler devletten ,kamu kuruluşlarından ve üniversitelerden atılarak ülke tam anlamıyla bir siyasal baskı altına alınmıştır .Atatürkçüler devletten,ordudan ve toplumun bütün kurumlarından temizlenirken , sahipsiz kalan Atatürkçülüğe sahip çıkmak üzere ülkenin önde gelen Atatürkçü bilim ve hukuk adamları biraraya gelerek ara rejim koşullarına karşı mücadele etmek üzere Atatürkçü Düşünce Derneği’ni oluşturmuşlardır .,Bir anlamda her yönden dışlanan ve sahipsiz kalan Atatürkçü tabana sahip çıkmak ve anti-Kemalist gidişe karşı mücadele etmek üzere , Atatürkçüler bir ulusal demokratik kitle örgütü çatısı altında toplanmayı ve beraberce mücadele etmeyi uygun görmüşlerdir . Böylece , devleti kuran cumhuriyet Halk Partisinin kapatılmasından dolayı meydana gelen boşluk doldurulmağa çalışyılmış ama , Atatürk’ün partisi varken bir başka siyasal parti kurulmamıştır . Bu siyasal boşluktan yararlanmak isteyen bazı çevreler Atlantikçi ve Avrupacı bir sosyal demokrat parti ile , Orta Doğu’da bir siyonist arayış içerisine giren kapatılan partinin üçüncü başkanı kendine özgü bir yolda gitmek üzere ,eşi ile bir başka parti kurarak Atatürk çizgisinden uzaklaşan bir yöne doğru gitmeğe başlamışlardır . Her iki siyasal parti de Atatürk çizgisinin dışına çıkarak avrdupacı,atlantikçi ve siyonist çizgilerdeki yönelişlere doğru sürüklendiği için , devleti kuran Atatürk’ün partisinin kapatılmasından meydana gelen boşluğu doldurma konusunda yetersiz kalmışlardır .Atatürk çizgisinden uzaklaşan bir sosyal demokrat parti giderek etnik ayırımcılık tuzağına sürüklenirken , demokratik solculuk adına ortaya çıkan diğer siyasal oluşum da geleceğin ılımlı islamcı Büyük Orta Doğu projesinin ön hazırlıklarını gündeme getirecek derecede , laik devlet gerçeğinden uzaklaşarak Türk halkını Atatürk çizgisinin dışına çıkarma macerasına kalkışmıştır . Hiç bir Atatürkçünün kabül edemiyeceği böylesine sakıncalı bir durumun ortaya çıkması , ara rejim koşullarından yararlanılarak gündeme getirilmiştir . Nato harekatı ile Türk devleti içeriden ele geçirilerek tasfiyeye doğru zorlanırken , devleti kuran Atatürk’ün partisi de cumhuriyetin bekçisi olma görevinden uzaklaştırılmıştır .

Türkiye Cumhuriyeti devleti kendisini kuran Cumhuriyet Halk Partisi ile tarihten gelen bir siyasal bağlılık ve paralelellik içerisinde yoluna devam etmeğe çalışırken , demokratik rejimin koşullarından yararlanmak isteyen batı emperyalizmi bu partiyi iktidardan uzak tutmak üzere sürekli olarak orta sağdaki merkez sağ partileri destekleyerek iktidara getirmiştir . Demokratik rejim devam ederken batı bloku bu girişimlerini sürekli olarak ve istikrarlı bir doğrultuda sürdürerek, Atatürk’ün Cumhuriyetini Atatürk’ün partisinin yönetmesine izin vermemişlerdir . Bir anlamda devleti kuran parti emperyal güçler tarafından cezalandırılarak ,iktidara gelmesine ve kurmuş olduğu devleti yönetmesine izin verilmemiştir .Böylesine olumsuz bir sonucun sağlanmasında , ikinci dünya savaşı sonrasında okyanus ötesinde yetiştirilen bazı Atlantikçi politikacılar ve genel başkanlar Truva atı gibi kullanılmışlardır . Türkiye Cumhuriyetini , bu devletin kurucusu olarak Cumhuriyet Halk Partisi , tek parti döneminin dışında tek başına yönetme şansını elde edememiş ve zaman zaman koalisyonlara alet olarak dış güdümün etkisiyle hareket etmek zorunda kalmıştır .Cumhuriyet Halk Partisi dışında ortaya çıkan diğer siyasal partilerin kurulmasında ve ortaya çıkmasında daha çok Avrupa ve Amerika ülkeleri ön planda etkili olmuş, bir de geleceğin Orta Doğusunu siyonizmin Büyük İsrail projesi doğrultusunda kurmak isteyen yahudi lobileri sürekli olarak türk devletinin tepesinde baskı uygulamışlardır . Osmanlı İmparatorluğu sonrasında , onun eski toprakları üzerinde kendi çıkarları doğrultusunda yeni devlet düzenleri ya da siyasal yapılanmalar oluşturmak isteyen emperyal ve de siyonist çevreler , sürekli olarak Türk politikasında yönlendirici olmuşlar ve zaman içerisinde Türkiye’yi bir yerlere çekmek için uğraşırlarken , Türkiye Cumhuriyetini tasfiyeye ,devleti kuran Atatürk’ün partisini de gerçek kimliğinden ve Kemalist çizgisinden uzak tutabilmek için ellerinden gelen her yolu denemişlerdir . İkinci dünya savaşı sonrasında başlattıkları bu olumsuz süreci , yaklaşık üç çeyrek asırdır Türk ulusuna ve Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı kararlı bir biçimde tırmandırmaktadırlar . Son yıllarda Türkiye’nin beklenmedik derecede birbiri ardı sıra olumsuz olaylar ile karşı karşıya kalmasının nedeni bu olumsuz sürecin en üst düzeyde zorlanmasıdır . Böylyesine Makyavelist bir siyaset günlük olarak Türklerin aleyhine dayatılırken , Türklerin bu gidişe karşı koyması ve direnmesini önleyecek yeni siyasal ve hukuki senaryolar birbiri ardı sıra gündeme getirilmektedir .

İşte Atatürkçü Düşünce Derneği , böylesine olumsuz bir gidişe karşı çıkmak ve tıpkı ulusal kurtuluş savaşı günlerinde olduğu gibi ulusca karşı koyarak direnmek üzere kurulmuş olan bir ulusal demokratik kitle örgütüdür .Devleti kuran parti çeşitli siyasal senaryolar aracılığı ile sürekli olarak iktidardan uzak tutulurken , Atatürk’ün Cumhuriyet devleti merkez sağ kanattan gelen partilerin iktidarları aracılığı ile bölücü, işbirlikçi,mandacı ve şeriatçı kadrolaşmaların saldırısına uğramıştır . Her sağcı iktidar kendi doğrultusundaki kadroları devletin içerisindeki bir yeni siyasal yapılanma amacıyla kullanmağa başladığı aşamada , Türk devleti Atatürk’ün kurmuş olduğu çağdaş ve ulusal bir üniter devlet olmaktan hızla uzaklaşmağa başlamıştır . Ağızlarından Atatürk’ü düşürmeyen merkez sağ iktidarlar döneminde Atatürk ilkeleri geride kalırken , Kemalist devrimlere karşı bir anti yaklaşım giderek tam bir karşı devrimci hareket olarak ,devletin içerisinde işbirlikçi ve mandacı kadrolar aracılığı ile tırmanmıştır . Neredeyse devletin kurucusu Atatürk’ün her aşamada devletin dışında bırakılmağa çalışıldığı görülmüş , devletin kurucusu olarak Atatürk’ün resmi resimleri kamu kurumlarının duvarlarından indirilmeğe çalışılırken , yerine bazı din adamlarının ya da tarikatların önderlerinin resimleri asılmağa çalışılmıştır . Devlet bitirilmeğe çalışılırken, kurucu iktidarı temsil eden Atatürk’ün partisinin her aşamada devredışı bırakılmağa çalışıldığı görülmüştür . Devlet ile beraber partinin arkasındaki gücün Atatürk olması , Atatürk’ün tarihsel süreç içerisinde hem devletin hem de devleti kuran siyasal partinin dayanak noktası olması , bu noktanın esas alınmasıyla beraber geleceğe dönük yeni bir Kemalist yapılanmada , Atatürk’ten gelen hiç bir değerin düşünülmediği anlaşılmıştır . Bir anlamda kurucu iktidarın temsilcisi olarak Atatürk’ün ve devletinin bitirilmek istendiği gibi bir olumsuz durum gündeme getirilmiştir . Artık hiç kimsenin Atatürk diyemiyeceği ya da Atatürk’ü bir temel kalkış noktası olarak göremiyeceği yeni bir döneme doğru geçiş sağlanmaya çalışılmaktadır . Gelecekte Atatürk’ün temel çıkış noktası olmadığı , Atatürk ilke ve devrimlerinin anayasal çerçevede korunmadığı ve Atatürk’ün partisinin de zaman içerisinde kapatılacağı bir siyasal süreç ile Türkiye karşı karşıya bırakılmaktadır ., Böylesine bir ortam sağlanırsa Türk devletinin tarihten gelen kökleri kazınacağı gibi , geleceğe dönük olarak da siyasal varlığını korumak istemesi , çeşitli anlamlara gelebilecek ya da farklı yönlere çekilebilecektir .Demokrasi görünümlü daha çok karar elde edebilme mücadelesi ülkedeki yozlaşmayı ve karşı devrimi beklenmedik bir biçimde öne çıarabilecektir .

Türk devletinin çökertilmesi durumunda , böylesine bir olumsuz girişime karşı çıkacak ve tek direnecek örgüt , devleti kuran ve cumhuriyet rejimini ilan eden Atatürk’ün siyasal partisi olacaktır . Siyasetin giderek profesyonelleştiği bir dönemde farklı kesimlerin siyasal partileri , Atatürk’ün partisinin karşı çıkışına dikkat ederek yeni dönemde yollarını ve yönlerini yeniden ayarlamak durumundadırlar . Siyasal iktidarların sürekli olarak okyanus ötesinden esen rüzgarlar tarafından biçimlendirildiği aşamada , Türkiye Cumhuriyeti yolunu bulmakta giderek zorlanmış ve bu yüzden bir çok siyasal sorun ile yakından ilgilenilememiştir . İlgisizlik dış saldırıların artmasına , ülkede ulusal bir savunmanın girderek geride kalmasına neden olmuştur . Türkiye Cumhuriyetinin hem kurucusu hem de geleceğe dönük olarak güvencesi olmak durumunda olan Atatürk’ün partisinin ,bu sıfatlarına rağmen kendisinden beklenen hizmetleri yapamadığı ve sürekli olarak hem içeriden hem de dışarıdan engellenmeğe çalışıldığı görülmektedir .Siyasetbiliminin siyasal partileri anlattığı bölümlerin ötesinde olarak ,devlet Türkiye’de iç güçler tarafından değil ama sürekli olarak dış güçler tarafından yönetilir bir duruma gelmiştir. Dış güçlerin Truva atı olarak Türkiye’de kullanılmakta olan siyasal partilerin bu durumu dikkate alarak davranmaları gerekirken , emperyal dış güçlerin insanların gözlerinin önünde her türlü senaryo doğrultusunda bir çok komplo yada siyasal senaryolara yönelmeleri kaçınılmazdır . Türk devleti ile beraber bu gibi olumsuz girişimlerden çok çeken Türk halkının devletten uzaklaşıldığı aşamada, benzeri bir sıcak yaklaşımı Atatürk’ün partisinden beklemesi normal karşılanmalıdır . Ne var ki , bu partinin de soğuk savaş döneminin koşulları altında etkisiz kalması , sonradan devreye giren küreselleşme aşamasında ise kendisinden beklendiği gibi ileri derecede eli kolu bağlı bir noktaya getirilmesi , Türk ulusu ve devleti açısından üzerinde çok ciddi düşünülmesi gereken yeni durumları gündeme getirmektedir . Türk devleti ile beraber bu siyasal yapıyı kurmuş olan siyasal unsur olarak Cumhuriyet Halk partisinin de dışlanması ,emperyalizmin Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı nın en açık göstergesi olmuştur .

Bir devlet ile beraber devleti kuran parti ve daha sonra da bu siyasal birikimi bir bütün olarak temsil etmek üzere yola çıkmış olan bir demokratik kitle örgütü olarak Atatürkçü Düşünce Derneğinin , dünyanın ortasındaki Türk ulusal birikiminin sarsılmaz ve kenetlenmiş unsurları olarak görülmelerinde , Türkiye Cumhuriyetinin geleceği açısından önemli yararlar bulunmaktadır . Devleti kuran parti Atatürk Cumhuriyetinin güvencesi olarak yola devam etmeğe çalışırken hem engellenmiş hem de kapatılarak devredışı bırakılmağa çalışılmıştır . Ara rejimlerde açıkca belli olan bu emperyal plana karşı , Türkiye cumhuriyetini kurmuş olan ulusal güçler ve onların bugünkü kuşaklarının hem devletlerine sahip çıkmaları, hem Atatürk’ün partisinin başka çizgileri kaymasını önleyebilmek üzere devreye girmeleri, hem de Atatürkçü birikimi örgütleyerek geleceğe dönük kurumlaştırmak üzere mücadele eden Atatürkçü Düşünce Derneğine destek olmaları gerekmektedir . Emperyal güçler ile beraber siyonist lobilerin ortadan kaldırmak üzere mücadele ettikleri Türk devletine sahip çıkmak çeşitli yollardan mümkün olabilir . Ne var ki , devletin kurucusu olan partinin çeşitli komplolar ile karşı karşıya bırakılması , kapatılma senaryosunun geride kaldığı aşamada yeni oyunları ve manevraları devreye sokmaktadır . Türk halkı böylesine bir çıkmaza doğru gidilirken , devletine sahip çıktığı kadar Atatürk’ün partisine de sahip çıkmak durumundadır . Partiyi dış güçlerin ara rejimden yararlanılarak kapattırmasına karşı , iç güçler ve milli merkezler in elbirliği ile açtırdığı görülmüştür . Şimdi benzeri doğrultuda bölünme ve parçalama senaryoları devreye sokularak , devleti kuran partinin Atatürkçü tabanı eritilmek istenmekte ve emperyalizmin çıkarları doğrultusunda başka siyasal çizgilere doğru zorlanmaktadır . Böylesine olumsuz bir zorlamaya karşı ,Atatürkçü birikimin devleti kuran partinin yanında yer alması beklenmelidir . Son yıllarda partiyi işgal etmiş olan Atlantikçi liberalizmin çizgisinden bu Kuvayı Milliye örgütünün kurtulabilmesi için yeni bir Atatürkçü refleksin uyanarak devreye girmesi gerekmektedir .

Atlantik emperyalizminin ABD ve İngiltere işbirliğinde ya da İsrail ile Almanya gibi devletlerin devreye girmesiyle gündeme gelen askeri dönemler , her zaman için Türkiye’yi Atatürk’ün bağımsızlık düzeninden uzaklaştırmıştır .Bu gibi batılı ülkeler sürekli olarak Atatürkçülüğü kendi çıkarları için kullanmak istemişler ve genel olarak Atatürk adına yapılan darbeleri destekleyerek ,Türk halkının aleyhine kullanmışlardır .Böylesine bir çıkmaz içerisinde Türk halkının muhafazakar kesimleri ile Atatürk cumhuriyetinin laik devleti karşı karşıya getirilmiştir . Güneydoğu üzerinden Türk -Kürt çatışması ile ,doğu Anadolu üzerinden bir Alevi-Sünni çekişmesine Türkiye kurban edilmek istenmiştir . Sonunda Türkiye Cumhuriyetini ortadan kaldıracak derecede bir iç savaş ya da çekişmeye doğru Türkiye’yi sürükleyecek olan bu gibi olumsuz durumlara karşı , Türkiye Cumhuriyeti devleti mücadele ederken , devleti kurmuş olan Atatürk’ün partisi de bu haklı mücadeleye destek vererek devlete yardımcı olmak durumunda kalmıştır . Bu aşamada T.C ile CHP’nin işbirliği kendiliğinden gündeme gelmektedir . T.C. tasfiye edilirken ve CHP kapatılırken ülkede varolan Atatürkçü potansiyel hızla örgütlenerek ADD’yi ortaya çıkarmıştır . ADD böylesine kutsal bir varolma mücadelesinin üçüncü ayağı olarak devreye girmek zorunda kalmıştır . Atatürk’ün partisini işgal etmiş olan Atlantikçi güçler ve batı mandacısı yöneticiler , ülkedeki Atatürkçü potansiyelin devlet ve toplum kurumlarından dışlanmasına hep seyirci kalmışlar ve Atatürk’ün partisinin kapılarını Atatürkçülere kapatarak , seçim dönemlerinde siyasetle ilgisi olmayan yetersiz ve farklı çizgilerden gelen kadroları devşirerek ,Kemalist çizgide politik kadroların Türk siyasetine egemen olmasını önlemişlerdir . Böylece içeriye karşı kendilerini daha rahat hissetmişler ve dışarıdan gelen talimatlar ile yönlendirmelere daha kolay uyum göstermişlerdir .Liberal yönetim kadrolarının sermayeye ve batı emperyalizmine teslimiyetçi tutumları yüzünden Türkiye yarı sömürge konumuna sürüklenirken , Türkiye Cumhuriyetini çağdaş uygarlık düzeyine tam bağımsız bir çizgide çıkartacak olan Atatürkçü taban ve kadrolar siyaset sahnesinin dışına itilmeğe çalışılmıştır . Cumhuriyet Halk Partisinin doğru dürüst Kemalist politikalar uygulamaması yüzünden böylesine bir olumsuz durum ortaya çıkmış ,Atatürk’ün partisinden zaman içerisinde dışlanan Kemalist kadrolar , bir büyük demokratik kitle örgütü olarak ADD’nin çatısı altında biraraya gelmek zorunda bırakılmışlardır . Bu yüzden ADD tarih sahnesine CHP’nin bir tamamlayıcısı olarak çıkmış ama kesinlikle bir siyasal partiye dönüşmemiştir .ADD’yi kendi siyasal çıkarları doğrultusunda siyasal partiye dönüştürmek isteyen bazı hırslı ama yeteneksiz kadrolar öne çıkarak maceralara kalkışmışlar ama ,bu büyük örgütün tabanının , Atatürk’ün partisine karşı başka bir siyasal parti macerasına uzak durması nedeniyle başarılı olamamışlardır . Bu gerçeği hem CHP hem de ADD tabanı ile yönetimlerinin iyi hatırlamasında ,gelecek açısından yarar vardır . Atatürkçüler devlet saygısının yanısıra parti ve dernek ayırımını iyi bilecek ve bunları birbirine karıştırmayacak sağduyuyu gösterdikleri sürece , dernek ve parti işleri birbirine karışmayacaktır .Ne var ki , hem partinin hem de derneğin Atatürk’ün yolunda onun ilkeleri doğrultusunda yürümeleri ile böylesine olumlu bir sonuç sağlanabilecektir .

T.C. bir devlettir . Tarihsel süreç içerisinde CHP tarafından kurulmuştur . CHP ise bir partidir gene tarihsel süreç içerisinde Türk halkının ulusal kuruluş savaşı verdiği aşamada kurulmuştur . Devletin arkasında böylesine bir parti gerçeği vardır ve devleti kuran bu parti Türk halkının verdiği yetkiyi temsil etmektedir . Emperyalizm ve de siyonizm Atatürk’ün devletini tasfiye ederken , Atatürk’ün partisinin devreye girerek Türkiye Cumhuriyetine Türk ulusu adına sahip çıkması gerekmektedir . Devleti kuran parti böylesine bir ulusal göreve iç ve dış çıkar çevrelerinin müdahaleleri yüzünden hakettiği biçimde sarılmazsa , o zaman Türk halkı sonradan kurmak zorunda kaldığı ADD ile , Anadolu ve Rumeli Müdafaai hukuk Cemiyeti ile başlatmış olduğu antiemperyalist ve tam bağımsızlıkçı varolma mücadelesine yeniden başlamak zorunda kalacaktır . Türk devleti Atatürk Cumhuriyetinden başka bir çizgiye kaydırılırsa , Atatürk’Rün partisi iç ve dış çıkar çevrelerinin istekleri doğrultusunda liberal politikalara teslim edilirse ,Türk halkı gerçek anlamda Atatürkçü mücadelesini ADD gibi Türkiye’nin en büyük ulusal demokratik kitle örgütünün çatısı altında , Türkiye cumhuriyeti anayasasının sağlamış olduğu hukuk zemininde vermeğe devam edecektir . T.C. yıkılırsa CHP devreye girecektir . CHP tasfiye edilirse ADD devreye girerek , Türk ulusunun Kuvayı milliye’den gelen ulusal kurtuluşçu insiyatifini emperyalizme karşı varolabilmek doğrultusunda kullanabilmesi sağlanacaktır . Önümüzdeki dönemde parti ve dernek kongrelerinde bu gibi konuların tartışılarak karara bağlanması ve Türk ulusuna yön gösterecek kararlar ile yaklaşımların ortaya konulması gerekmektedir . Bu konular karara bağlandıktan sonra da cumhuriyetin yeni ve genç kuşakları içinden çıkacak zinde kadrolar ve önderler aracılığı ile geleceğe dönük Atatürkçü mücadelelerin ve var olma kavgalarının verilmesi gerekmektedir . Bu aşamada yapranmış isimler ya da belirli çıkar çevrelerinin adayları ile hiç bir yere gidilemiyeceği açıktır . Kurultaylara ve kongrelere katılacak Türk halkının temsilcilerinin , tıpkı ulusal kurtuluş savaşı yıllarında olduğu gibi ülke için en yararlı olacak doğrultuda sağduyu ve özveri göstermeleri beklenmektedir .

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder