4 Ağustos 2018 Cumartesi

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ GENEL KURUL RAPORU İÇİN GÜNCEL DURUM TESPİTİ "Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN" A- DÜNYA’ DA SON DURUM (Makalenin yazım ve yayın tarihi: 18 NİSAN 2014)


ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ GENEL KURUL RAPORU İÇİN GÜNCEL DURUMTESPİTİ 

Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN  

A- DÜNYA’ DA SON DURUM


Yirmibirinci yüzyılın ilk ondört yılı geride kalırken , bu yüzyılın yeni yapılanması doğrultusunda olaylar birbiri ardı sıra gündeme gelmekte , dünya ülkelerini ve toplumları derinden sarsarak yeni bir yapılanma sürecini insanlığın karşısına çıkarmaktadır . Uluslar arası son durum ve insanlığın gelmiş olduğu yeni aşama aşşağıdaki gibi özetlenebilir.

I-İkinci dünya savaşı sonrasında içine girilmiş olan Amerikan yüzyılı dönemi son yıllarda tükenmeye doğru bir gerileme göstermiştir . 2020 yılından sonra yeni dünya düzeninin Çin merkezli olarak yeniden düzenleneceği öne sürülmektedir . Bu durumu dikkate alan ABD , kendi yüzyılının süresini uzatmak ve Çin’in bir numaralı süper güç konumuna gelmesini önlemek üzere yeni bir strateji geliştirmektedir . Bu doğrultuda Orta Doğu’daki askeri birliklerini çekerek Büyük Okyanus bölgesindeki ülkelere aktarmaktadır . Son dönemde Amerikan ordusundan yüzbin kişi Avustralya’ya , Filipinlere ve Malezya’ya kaydırılarak , Çin’i Büyük Okyanus üzerinden kuşatma stratejisi öncelik kazanmıştır . ABD , gelinen yeni aşamada artık kendi güvenliğine öncelik vermekte ve dün Japonya’nın Pasifik bölgesinde yayılmasını önlediği gibi ,bugün de Çin’in Pasifik okyanusunda üstünlük kurarak kendisi için tehdit oluşturmasının önüne geçmek istemektedir . Özellikle Avustralya kıtasının Çin tarafından ele geçirilmesinin önlenmesi , ABD üstünlüğünün korunması açısından ilk öncelik haline geldiği görülmektedir .

2-ABD , ikibinli yıllarda , devletin tepesini işgal etmiş olan Yeni Konservatif kadronun Siyonist öncelikleri ve politikaları yüzünden ,küreselleşme döneminin yirmi yılında Orta Doğu’da sürekli olarak savaşmak zorunda kalmış ve bu yüzden de dünya üstünlüğünü elinden kaçırma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır . Yeminli Siyonist lobilerin baskılarıyla Orta Doğu’ya kilitlenen ABD , Afrika,Asya ve Latin Amerika kıtalarındaki hegemonyasını kaybetmiş, Avrupa Birliği üzerinde eskisi gibi etkinlik kuramamış ve bu yüzden de süper güç konumunda küresel emperyalist bir düzen kuramamıştır . Bu nedenle artık küreselleşme döneminin sonuna gelinmiştir . Küreselleşmenin ABD üzerinden batı kapitalist sisteminin yeni bir emperyalist açılımı olarak öne çıkması nedeniyle bütün dünya ülkelerinde Amerikan karşıtı tepkiler ve politikalar gelişerek öne çıkmaya başlamıştır . Amerikalılar bu durumu açıkça gördükleri için , Orta Doğu’dan geri çekilerek , iki okyanus arasındaki konumları ile kendi güvenliklerini sağlamaya öncelik vermişlerdir .

3-ABD’nin dünyayı yönetmek ve yönlendirmek konularında giderek zorlanmaya başlaması üzerine batı bloku arasında da bir çözülmeyi gündeme getirmiş , Almanya daha rahat hareket ederek Avrupa Birliği’nin patronu gibi hareket etmeye başlamıştır . İsrail destekli Sarkozy Fransa’nın başına geçtikten sonra , Fransa ile Almanya arasındaki Avrupa Birliği ittifakı çözülmüş ve hem Fransa hem de Almanya eski geleneksel devlet politikalarına geri dönmüşlerdir .Almanya gelişme yönünü OSTPOLİTİK adı verilen doğu politikasına doğru kaydırmaya yönelmiş , Fransa’da hem İsrail ile işbirliğini artırarak Akdeniz Birliği’ne yönelmiş, hem de ABD ve İngiltere ile yakınlaşarak geleneksel Atlantik ittifakı doğrultusunda batı emperyalizminin ana kollarından birisi olarak hareket etmeye başlamıştır .

4- Eski gücünü İsrail angajmanları yüzünden kaybeden Aemirak Birleşik Devletleri , Almanya’nın Avrupa Birliğinin patronu olmasını bir türlü kabül edememiş ve kendisinden önce dünyayı yöneten eski Atlantik ittifakına geri dönerek İngiltere ve Fransa ile birlikte hareket etmeye başlamıştır . Bugün gelinen yeni aşamada ABD İngiltere ile Fransa’nın eski sömürgelerine geri dönüşünü desteklemektedir . İngiltere zaten ABD’ye güvenmediği için Commonwealth adını verdiği dünya imparatorluğunu sömürgelerini bir arada tutarak devam ettirmiştir . Fransa ise , Birleşmiş Milletlerin kurulması sonrasında sömürgelerin ulus devletlere dönüştürülmesi aşamasında geri çekildiği sömürgelerine , kendi istihbarat örgütünün yarattığı iç karışıklıkları bahane ederek geri dönmüştür . Böylece batı emperyalizminin iki kurucusu İngiltere ve Fransa küresel patron ABD ile birlikte yeni bir Atlantik ittifakını ,bütün dünya ülkelerine karşı örgütlemiştir .

5-Avrupa Birliği , ABD’nin ve İsrail’in birlikte yürüttükleri Akdeniz ve Orta Doğu politikaları yüzünden sarsılmaya ve giderek gerilemeye doğru bir kayma göstermiştir . Fransa ile Almanya’nın yollarının ayrılmasıyla ABD , Fransa’yı yanına çekerek bir küresel Atlantik politikasına yönelmiş , İngiltere ile bu doğrultuda işbirliğini artırmıştır . Avrupa Birliği politikalarının , İngiltere,Fransa gibi sömürge imparatorluğu sahibi olan ülkeleri bölünme aşamasına getirmesi nedeniyle , Avrupa Birliği süreci duraklama içine girmiş , İngiltere ile Fransa yeni dönemde eski sömürgelerine yönelerek Avrupa kıtasının birliği hedefinden hızla uzaklaşmışlardır . AB’nin ana aksı olan Fransalmanya birlikteliği kırılınca , Avrupa kıtasının birliği hedefi suya düşmüştür .

6,-Almanya eskisi gibi doğu politikalarına yönelince , Atlantik emperyalizmine karşı çıkan geleneksel ittifak olarak Prusya-Rusya birliği konusu yeniden gündeme gelmiştir . İkinci dünya savaşında Faşist Hitler ile komünist Stalin arasındaki anti Atlantikçi ittifak bugün Putin-Merkel işbirliği ile yeniden devreye girmiştir . Doğalgaz ve petrol kaynaklarıyla bütün Avrupa kıtasını besleyen Rusya , yeni dönemde Almanya ile ilişkilerine geliştirme aşamasına geldiğinde , Atlantik Birliği’ne,Avrupa Birliği’ne ya da Akdeniz Birliği’ne alternatif olabilecek bir Kuzey Birliği’ni Prusya-Rusya ittifakı olarak dünya gündemine getirmektedir . İşte bu yakınlaşmayı önlemek isteyen ABD,Rusya ile Orta Doğu ve Avrasya bölgelerine dönük işbirliğini geliştirmeye yönelerek ,Almanya yakınlaşmasına karşı denge sağlamaya çalışmıştır . İsrail ise , güçlü lobileri aracılığı ile Ukrayna’da ortaya çıkan karışıklıkları destekleyerek , Almanya ve Rusya yakınlaşmasının tam ortasına Ukrayna üzerinden büyük bir ihtilaf yerleştirerek , Almanya-Rusya ortaklığında kurulmakta olan ve tüm Avrasya bölgesini hegemonyası altına alabilecek olan Kuzey Birliği oluşumunu engellemiştir .

7-Amerika’daki büyük Yahudi şirketlerinin yeni yatırımlarını sürekli olarak Çin’e yapmaları nedeniyle , bu ülkedeki Komünist yönetimin merkezi Pekin’in karşısına ,küresel sermaye ve Siyonist lobilerin desteği ile Şangay İşbirliği Örgütü çıkarılmıştır . ABD’yi eskisi gibi kullanamayan küresel sermaye ve Siyonist lobiler yeni dönemde Şangay İşbirliği Örgütü üzerinden en büyük ülke olan Çin’i içeriden ele geçirmektedirler . Ayrıca Çin üzerinden geliştirilecek yeni ekonomik açılımlar ile bütün Asya kıtasının doğunun temsilcisi olarak Çin’in eline geçmekte olduğu görülmektedir.Çin yeni dönemde Asya ülkeleri üzerinde ekonomik üstünlüğünü artırırken ,ABD merkezli batı ekonomisinin Asya kıtasını ele geçirmesiini önlemektedir .

8-ABD yeni dönemde , dünyayı Rusya ile paslaşarak yönetmeye doğru yeni bir politikayı yavaş yavaş geliştirmektedir . Soğuk savaş yıllarında Rusya ile paslaşarak dünyayı daha rahat yöneten ABD’nin, Çin ve diğer büyük ülkelere karşı aynı rahatlığı aradığı göze çarpmaktadır . Amerikan devletini içinden vuran küresel sermayenin Çin alternatifine oynaması yüzünden , Amerikan devleti de Rus devleti ile yakınlaşarak eski dengelerde dünyayı süper güç olarak yönetebilmenin arayışı içerisine girmiştir . Özellikle batı ekonomisinin Siyonist lobilerin denetimi altında bulunması yüzünden zor durumlara sürüklenen Amerikan devletinin Rusya ile paslaşarak kendi üstünlüğünü yürütebilmenin arayışı içinde olduğu gözlemlenmektedir . ABD’nin Irak savaşı yüzünden içine sürüklendiği beş trilyon dolarlık dış borç ,bugün yaşanmakta olan ekonomik krizin ana nedeni olarak görülmektedir . Irak savaşından ders alan ABD , İsrail’in zorladığı Suriye savaşına girmemiş ve böylece Büyük İsrail projesi üzerinden İran ile Türkiye arasında düşünülen üçüncü dünya savaşı senaryosu gerçekleştirilememiştir .

9-Soğuk savaş sonrasında içine girilen küreselleşme sürecinin yeni bir batı emperyalizmi olduğunun anlaşılmasıyla birlikte , aradan geçen çeyrek asırlık zaman dilimindeki olaylar bütün dünya ülkelerinde ciddi tepkiler yaratmıştır . Sermayenin güdümünde ulus devletlerin parçalanmaya zorlanması yüzünden , bütün ulus devletler son zamanlarda kendilerini koruyan önlemlere ağırlık vermişler ve bu doğrultuda , büyük şirketlere ve emperyalist devletlere karşı kendilerini koruma noktasında bölgesel işbirliklerine girmişlerdir . Çeyrek yüzyıllık uygulamalar küresel sermayenin istediği gibi bir küreselleşmenin olamayacağını ve bu nedenle her devletin komşuları ile işbirliği yaparak , yeni dönemde bölgesel birliklere yöneleceğini ortaya koymaktadır . Bu nedenle önümüzdeki dönem küreselleşmenin geride bırakılacağı ve yerini bölgeselleşmenin alacağı bir zaman dilimi olacaktır .

10-İki büyük dünya savaşı sonrasında ,bir dünya devleti ideali ile kurulmuş olan Birleşmiş Milletler sisteminin gerektiği gibi çalışmadığı görülmektedir . Milletler Cemiyetinin kararları çiğnendiği için ikinci dünya savaşı çıkmıştır . Bugün de ABD kurucusu olduğu Birleşmiş Milletlerin işine gelmeyen kararlarına uymamakta , Birleşmiş Milletlerin ilk kararı ile kurulmuş olan İsrail ise , bu uluslar arası örgütün hiçbir kararını dinlemeyerek bildiği gibi hareket etmektedir . Bu yüzden de Orta Doğu bölgesinde hiçbir zaman savaş eksik olmamaktadır . ABD’nin Pasifik okyanusundaki rekabete öncelik verdiği yeni dönemde İsrail merkezi alanda yalnız kalmakta ve bu yüzden küresel emperyal ortaklık sona ermektedir . Bu aşamadan sonra batı dünyasından savaş amaçlı saldırgan küresel politikaların eskisi kadar sık gündeme gelmeyeceği söylenebilir .

Birleşmiş Milletler sisteminin yeteri kadar çalışmadığı ve istendiği gibi etkili olamadığı bu aşamada yeni bir Birleşmiş Milletler yapılanmasına duyulan gereksinme her geçen gün artmaktadır . Önümüzdeki yıllarda dünya ülkeleri emperyal küreselleşme yerine alternatif bir küresel dayanışmanın arayışı içerisinde olacaklardır .Bu doğrultuda yeni bir Birleşmiş Milletler çatısı kavga ya da savaşlarla değil ama , dayanışma arayışları ve barış düzeni içerisinde gerçekleştirilebilecektir . Dünya Ticaret Örgütü çatısı altında ABD ve batı hegemonyasına karşı çıkan Brezilya,Hindistan,Rusya ve Çin gibi doğu ve güney ülkeleri dayanışması giderek artacak ve batının söz dinlemeyen emperyal güçlerine karşı dünya halklarının insiyatifi karşı bir denge oluşturmak üzere devreye girecektir .ABD kendi kurduğu Birleşmiş Milletlerin kararlarını dinlemediği noktada , İsrail kendisini kuran bu örgütün hiçbir kararına uymadığı noktada , bugün için bir uluslar arası hukuk düzeninden söz edebilmek giderek zorlaşmaktadır . BRİC ülkeleri denilen dört büyük devletin emperyalist küreselleşmeye karşı çıkarak uluslar arası dayanışma yolu ile yeni bir dünya düzeni arayışı içerisine girmeleri sayesinde yeni bir Birleşmiş Milletler örgütü daha insancıl bir doğrultuda kurulabilecektir . Bu örgütün genel kurul kararlarının bağlayıcı olması , uymayanlara yaptırım uygulanması ve güvenlik konseyinin yapısının değiştirilerek daha eşitlikçi bir düzene kavuşturulması , dünya barışının tesisi ve korunması açısından gerekli görünmektedir . Doğudan güneşin doğduğu gibi , yeni bir dünya düzeninin daha adil,eşitlikçi ve barış ortamı içerisinde gerçekleştirelebilmesi doğrultusunda yepyeni bir Birleşmiş Milletler yapılanması doğrultusunda bütün dünya ülkelerinin bir araya gelmesi gerekmektedir .

B - TÜRKİYE’DE SON DURUM
1- Türkiye Cumhuriyeti son yapılan genel seçimlerden sonra bir kutuplaşma dönemine girmiştir . Bir yanda on iki senedir sekiz kez seçim kazanan iktidar partisi yüzde ellilik oy potansiyeli ile yoluna devam etmekte , diğer yandan da gene toplumun yarısın temsil eden ulusalcı,milliyetçi ve Atatürkçü bir cumhuriyet tabanının toplum içerisinde varlığını koruduğu göze çarpmaktadır . Bir yandan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin rekabeti yaşanırken , diğer yandan iktidar partisinin bir dördüncü dönem daha ülkeyi yönetmek için gelecek yıl yapılacak genel seçimlere hazırlandığı görülmektedir . Türkiye iki yıllık dönem içerisinde devletin demokratik yenilenmesini sağlayacak üç büyük seçime kilitlenmesi aşamasında , Türkiye Cumhuriyetinin ayakta kalabilmesi ve küresel konjonktür yüzünden içine sürüklendiği siyasal çıkmazdan kurtulabilmesi doğrultusunda arayışlar devam etmekte ve yeni siyasal çıkışlar içen toplumun değişik kesimlerinde hareketlenme kendiliğinden gündeme gelmektedir . Türkiye böylesine bir süreçten geçerken , ciddi bir ulusal alternatiften yoksun bırakılmakta ,ulus devlet tasfiye edilirken küresel emperyalizmin kuralları doğrultusunda bir dönüşüme zorlanmaktadır . Atatürk Cumhuriyeti’ni toptan yok edecek böylesine bir emperyal komplo ile karşı karşıya bırakılan Türkiye Cumhuriyetinin kendisini savunmasına izin verilmemekte ,emperyalizmin küresel ve bölgesel planları doğrultusunda Türkiye için çeşitli planlar siyasal komplolar aracılığı ile uygulama alanına getirilmektedir .

2- Türkiye Cumhuriyeti Sovyetler Birliği’nin dağılışına ve küreselleşme dönemine hazırlıksız yakalanmıştır . Ortaya çıkan yeni tablonun değerlendirilmesi Türkiye açısından yapılmamış ve medya üzerinden soğuk savaş döneminin alışkanlıklarından yararlanılarak ,yeni emperyal ve Siyonist politikalar Türk toplumuna aşılanmaya çalışılmıştır . Geçmişten gelen batı blokuna bağlı kadrolar aracılığı ile hem medya siyasetleri yönlendirilmiş hem de siyasal kadrolar yeni dönemin siyasal programları doğrultusunda gene batılı güçler tarafından kullanılmıştır . Avrupa Birliği üzerinden geliştirilen programlar ile Türkiye ciddi bir yapı değişikliğine sürüklenmiş ama gümrük birliğinin karşılığı olan tam üyelik engellendiği için , Türkiye ve Avrupa Birliği ilişkileri tam anlamıyla bir sömürge ilişkisine dönüşmüştür . Avrupa Birliğine girilecek diye Türkiye on adet uyum programını kabül ederek uygulamaya başlamış ve böylece merkezi devlet ile Atatürk’ün devlet modelinin tasfiyesi aşamasına Türkiye zorla getirilmiştir . Avrupa tarihi boyunca Osmanlı imparatorluğunu tehdit olarak gören Avrupalılar , Osmanlı topraklarında kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyetini de gene eskisi gibi tehdit olarak algılamışlar ve bu yüzden Türkiye’nin tam üyeliğinin önünü açmamışlardır . Çeşitli alanlarda ve sektörlerde Türkiye’yi kendi standarları doğrultusunda yönlendirmeye çalışan Avrupa Birliği’nin kötü niyetli ve çifte standartlı tutumu yüzünden Türk devletinin batı bloku ile olan ilişkileri sorunlu bir döneme girmiş ve bu durum hala giderilememiştir . Avrupa Birliği’nin yeni bir Yugoslavya modeli yaratarak , parçalanan bir Türkiye’yi hedeflemesi , ülkenin batı bölgelerinde toplanan gayrimüslim ve lövanten toplum kesimlerini birlik içine almaya çalışırken , Balkan bölgesinde uygulanan Müslümanları Avrupa dışında bırakma stratejisinin Anadolu bölgesinde de uygulanmak istendiği açıklığa kavuşmuştur . Avrupa Birliğine tam üye olarak girmek için elli yıllık özverili tutum gösteren Türk devletinin sürekli olarak dışlanması Türkiye-Avrupa ilişkilerine gölge düşürmüştür . Bu nedenle Avrupa Birliği zaman içerisinde Türkiye açısından önceliğini yitirmiş ve ikinci plana düşmüştür . Şimdi kopmamak üzere ilişkiler sürdürülüyormuş gibi bir yol izlenmekte ama hiçbir ciddi adım Avrupa Birliğine tam üyelik doğrultusunda Türkiye’de göze çarpmamaktadır . Türkiye’nin bu yüzden Avrupa macerası bitmiş gibi bir durum ortaya çıkmıştır.

3- Yirmi birinci yüzyılda Türkiye Cumhuriyeti kurucu önder Mustafa Kemal’in çizgisinde ve O’nun ilkelerine uygun bir doğrultuda yönlendirecek bir Kemalist iktidar arayışı günümüzde Atatürkçü kesimlerde ve cumhuriyetçi taban da devam etmektedir . Yıllar geçtikçe ve Atatürk karşıtı bir çizgide sağcı iktidarlar Türkiye’yi yönetmeye devam ettikçe , yeni yetişen cumhuriyet kuşaklarının kurucu önder Mustafa Kemal’in istediği gibi Atatürkçü bir çizgide olmadıkları görülmektedir . Atatürk’ü yaşayan bir kurucu önder olmaktan çıkartarak , Fatih Sultan Mehmed ya da benzeri eski devlet adamlarıyla birlikte tarihe mal etmek isteyen işbirlikçi ve mandacı kadrolar ,bugünkü devlet yapısını kurucu önder Atatürk’ten uzaklaştırabilmek amacıyla tarihçilere atatürk’ü tarihe mal etmek görevini vermiş görünüyorlar . Dinci, ve mandacı kesimden gelen tarihçiler de Türkiye Cumhuriyetinin kurucu önderi Atatürk’ü yaşayan devlet düzeninin dışına çıkartarak Türk ulusunu Atatürk’ten uzak bir çizgide geliştirmeye çalışmaktadırlar . Bu nedenle genç kuşaklar Atatürk’ten uzak bir doğrultuda yetiştirilmektedirler . Cumhuriyetin genç kuşakları dinci cemaatlar ile emperyal devletlerin etkisi altına alınmakta ve bu yeni kuşaklar kullanılarak Türkiye küresel emperyalizmin ve siyonizmin planları doğrultusunda bir yerlere doğru çekilmek istenmektedir .Cumhuriyetin kurmuş olduğu eğitim sistemi bozulurken , belirli kesimler Türk gençliğini farklı çizgilerde yetiştirmek üzere özel okul ve üniversiteler üzerinden devreye girmektedirler .

4- Cumhuriyet rejiminin içinden yetişmiş olan Atatürkçü kesimler zaman içerisinde yaşamdan çekildikçe , Türk ulusu içindeki Atatürkçü birikim giderek azalmakta ve bu yüzden de bir türlü Atatürkçü çizgide yeni yapılanmalar ortaya çıkamamaktadır . Atatürkçülüğün toplum içindeki karşılığının hızla azalması yüzünden yeni yetişen cumhuriyet kuşakları içinden yeni Atatürkçü kadrolar çıkamamakta ve bu yüzden de iç dinamiklerin Atatürkçü çizgide sürdürülmesi giderek zorlaşmaktadır . Aradan geçen zaman dilimi içerisinde yeni kuşaklar içerisinden Atatürkçü kadroların ortaya çıkarılamaması nedeniyle , devleti kurmuş olan Atatürk’ün Partisi bile Atatürkçü olmayan genç kadroların eline geçmiştir . Atatürkçülük adına küreselcilik , neoliberalcilik , cemaatçılık ,alt kimlikçilik , mandacı işbirlikçilik gibi sapmalar giderek Atatürk’ün partisi içinde çeşitli kadrolar aracılığı ile tırmandırılmaktadır .

Batı ülkelerinde yetişmiş mandacı kafa yapısına sahip bulunan lider kadrolar da Atatürk’ün partisinin Atatürkçülükten uzaklaştırılmasında önemli roller oynamışlardır .Liberal , neoliberal ,Atlantikçi ,Siyonist ya da batıcı çizgilerde göreve gelen yeni siyasal kadrolar Atatürk’ün partisinin zamanla Atatürk ilkelerinden uzaklaştırılmasında etkin roller oynamışlardır . Devlet düşmanları ya da Atatürk karşıtları Atatürk’ün partisine girerek ve dış desteklerle bu partide yönetici konumlarına gelerek Atatürk’ün partisinin yozlaştırılmasında önemli roller oynamışlardır . Böylesine bir olumsuz durumun yaratılmasında Atatürkçü olduğunu söyleyen kesimlerin büyük hataları bulunmaktadır . Atatürkçülüğü kendi çıkarları doğrultusunda kullanan , zaman içinde tamamen Atatürk ilkelerine aykırı düşen tutum ve davranışları kasıtlı bir biçimde uygulayan sözde Atatürkçü kesimler de Atatürkçülüğün ülkede yozlaştırılmasında ve geriletilmesinde önemli roller oynamışlardır . Alt kimlikli belirli kesimlerin başka devlet modelleri için aracılık yapması ve bu doğrultuda Atatürkçü çizgiden sapmalar göstermesi üzerine Atatürkçülük ciddi bir bunalıma sürüklenmiş ve bu durumdan bir türlü kurtulamamıştır . Ülkede var olan devlet modelinin ve siyasal rejimin temelini oluşturan Atatürk ilkeleri ,yeni gelinen bu olumsuz aşamada bu yüzden bir türlü eskisi gibi etkin bir konuma sahip olamamıştır . Atatürkçülüğü her kılıfa uydurmaya çalışan fırsatçı ve işbirlikçi kesimlerin ,kurucu önderin siyasal çizgisine ve devlet modeline en çok zarar veren kesimler olduğu artık görülmektedir . Türkiye’nin içine sürüklendiği bu çıkmazın başlıca sorumlusu olan eyyamcılıktan Atatürkçülük kurtulmadıkça , Türkiye Cumhuriyetinin geleceği açısından emin olmak mümkün değildir .

5- Türkiye Cumhuriyeti yirminci yüzyılın koşullarında kurulmuş olan bir ulus devlettir .,Bu nedenle kendisini yüz yıl sonra yirmi birinci yüzyılın koşullarına uyumlu bir hale getirecek bir milli programa ihtiyaç duymaktadır . Her büyük devlet ,değişen dünya dinamikleri çerçevesinde kendisini yeni durum a uyduracak bir milli programı devreye sokarken , Türk devletinin bu hakkını kullanmasına emperyal devletlerin uzantısı olarak Türkiye siyaset sahnesinde yönlendirme yapan etki ajanları engel olmaktadır . Türk basını içinde yer alan ABD,Avrupa ve İsrail üçlüsünün adamları , Türkiye Cumhuriyetinin batı blokunun kontrolu altında kalmasını sağlayarak , diğer ülkeler gibi Türkiye’nin de kendi ulusal programını uygulayabilmesine bir türlü izin vermemektedirler . Böylesine bir işgal devam ettiği sürece , Türk kamuoyu , batılı emperyalistlerin çizdikleri doğrultuda oluşturulmakta ve Türkiye batılıların çıkarları doğrultusunda kullanılan bir merkez ülke konumundan bir türlü çıkamamaktadır . Türk devleti bir örümcek gibi kendi içini sarmış olan işbirlikçi ve mandacı kadrolardan bir türlü kurtulamadığı için , bir devletin kendini koruması doğrultusunda geliştirmesi gereken iç dinamiklerini devreye sokamamakta ve bu durumda da ciddi zaman kaybetmektedir . Yeni bir dünya kurulurken , Türkiye’nin kendi çıkarları doğrultusunda burada yerini alması önlenmekte , batılı emperyal güçlerin çıkarları doğrultusunda kullanılarak onların çıkar düzenlerinin gerçekleştirilmesi için öne sürülmektedir .

6- Atatürk sonrası dönemde Türkiye ciddi bir yön sorunu ile karşı karşıya kalmıştır . Atatürk’ten hemen sonra işbaşına gelen İnönü’nün ABD,İngiltere ve Fransa gibi Atlantik emperyalistleri ile gizli anlaşmalar imzalaması yüzünden Türkiye gizli bir Atlantikçi işgal altına sürüklenmiştir . Nato örgütü bu baskı düzeninin örgütü olarak Türkiye Cumhuriyeti üzerinde batı hegemonyasının devam etmesini sağlamakta ve Türkiye’nin kendi çıkarları doğrultusunda kendi yönünü tayin etmesine bir türlü izin verilmemektedir . Bu açıdan Türkiye Cumhuriyeti ciddi bir çıkmaz ile karşı karşıya bulunmaktadır . Atatürk Türk devletini batı bloku,sosyalist blok ve İslam blokları arasında tam bağımsız merkezi devlet olarak kurmuştur . Üç dünya arasında tamamen bağımsız ve farklı bir devlet modeli ile kurucu önder tarafından tarih sahnesine çıkartılmış olan Türkiye Cumhuriyetinin dünyanın tam ortasında kendi yönünü belirlemesine emperyalistler izin vermemektedirler . Türkiye bu bağımlılık çemberi içinde kaldığı sürece kendi geleceğini Türk ulusunun çıkarları doğrultusunda belirleyemiyecektir . Atatürk üç dünyadan hiç birine kendi modelini yönlendirmezken , her üç dünya ile de dengeli ve bağımsız ilişkilerin yürütülmesine dikkat ediyordu . İnönü döneminde imzalanan gizli antlaşmaların ülkeyi bir Atlantik hegemonyasına sürüklemesi soğuk savaş döneminde gündeme gelmiştir . Ne var ki , soğuk savaşın geride kaldığı yeni aşamada her devlet gibi, Türk devletinin de kendi ulusal çıkarları doğrultusunda yönünü belirlemesi gerekmektedir . Önümüzdeki dönemde Türkiye’nin yönü ne doğu ne batı ne kuzey ne de güney olacaktır . Türkiye,kurucu önderi Atatürk’ün söylediği gibi kendisi olacak ve bu doğrultuda güçlenerek dünyanın merkezi gücü konumuna gelecektir .Türkiye Cumhuriyetinin kendisi olarak merkezi bir yön çizgisinde ilerlemesi , Avrasya bölgesine yayılmış olan üç yüz milyonluk Türk asıllı toplumları ve devletleri de kendi yanına çekecektir . Atatürk , Türkiye Cumhuriyetini bir Avrasya devleti olarak dünyanın tam ortasında kurarken , geleceğe dönük bir bağımsız merkezi yapılanmayı da kendinden sonra devletin başına geçeçek kadrolara siyasal miras olarak bırakıyordu .Atatürk Cumhuriyeti , kurucusunun izinde giderek bağımsız merkezci yönünü Kemalist bir Avrasyacılık stratejisi ile çizmek durumundadır . Türkiye böylesine bir gerçekçi yöne doğru yol almaya başlarsa ve bu doğrultuda güçlü bir milli programı etkili bir biçimde devreye sokarsa , yeni dünya düzeni barış içinde kurulabilecektir . Aksi durum savaştır .

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder